İnceleme: Life of Pi

Hindistan'dan Kanada'ya giden bir geminin batmasıyla bize görsel bir şölen yaşatan film anlatımıyla da gayet başarılı. Özellikle ikinci perdedeki her bir kare posterlik. Fırtına sahneleri, etobur ada, uçan balıklar ve gökyüzü harika bir anlatımla perdeye aktarılmış ki bu konu da filmin yönetmeni Ang Lee ne kadar övülse az. Bunun yanı sıra üç boyut teknolojisini yansıtma konusunda çok başarılı. Titanic gibi filmlerin üç boyuta uyarlanmasının ardından nasıl filmler üç boyutlu olmalıdır konusunda ders vermiş özellikle kaplanın perdeye doğru yaptığı sıçrayışla çığır açmış. Yann Martel'in kitabından uyarlanan film bir Hintlinin yani Pi'nin hayat hikayesini romanlaştırmak isteyen bir adamın maceraları bizzat o Hintliden dinlemesi ve bu sırada yaşanan geri dönüşlerden oluşmaktadır.

Doğumundan tutun da kendisine verilen isme, çocukluk yıllarında yaşadıklarından gemi kazasına kadar her anıyla farklı ve bir o kadar da heyecanlı bir hayatı olan ve her dine inanacak kadar enteresan kişiliğe sahip olan Pi'nin çocukluk yıllarında ailesi ve hayvanlarıyla Kanada'ya göçü sırasında geminin geçirdiği kaza ve kaza sonrası bir kaplanla filikada verdiği yaşam savaşını konu alan film romanı gibi üçleme olmamış ancak film içerisinde üçe bölünmüş. İlk iki kısımda tamamen romana sağdık kalınsa da son kitap filme monolog olarak yansıtılmış ve seyircinin Pi'ye inancını sorgulatmakta. Bu noktada seyirci de buraya kadarki yükselişini yavaş yavaş düşürüp bir noktada bırakmak isterken kendisini bir boşlukta buluyor ve hangi hikayenin gerçek olduğu sorusu kimi yerde filmin de önüne geçebiliyor. Yine bu monologda filmin ilk bölümündeki Pi'nin dinlerle olan ilişkisi anlamlanıyor.

Kısacası çok güzel bir film olmuş bu sıralar sinemaya gideceklere verilebilecek ilk tavsiyedir. Şimdiden izleyeceklere iyi seyirler.